Bugünün hızlı tempolu, dinamik profesyonel dünyasında, sorunları ele alabilme ve çözme yeteneği daha önce hiç olmadığı kadar kritik bir hale geldi. Ancak kendimize dürüstçe şunu sormanın vakti geldi: Ben sürekli sorunları işaret eden kişi miyim, yoksa sorunları çözmek için çalışan ve etrafımı motive eden miyim?
Bir ekip toplantısında olduğunuzu ve projede bazı zorluklarla karşı karşıya kalındığını düşünün. Sorunları işaret eden kişi şöyle diyebilir: “Bu proje hiçbir işe yaramaz; hiçbir şeyi değiştirmeyecek.” Öte yandan, çözüm odaklı kişi, “Bu zorlukların kök nedenlerini belirleyelim ve çözümler bulmak için birlikte çalışalım” önerisinde bulunur.
Müşteri ile doğrudan ilişkili bir pozisyonda, bir müşteri endişelerini dile getirdiğinde, sorunları işaret eden kişi, “Müşteriler her zaman mutsuzdur; yapabileceğimiz bir şey yok” şeklinde yanıt verebilir. Ancak sorunları çözen kişi, “Müşterinin endişelerini anlıyorum. Sorunları analiz edelim ve beklentilerini aşan bir çözüm önerelim” der.
Kendinize dürüst olun. Siz hangisisiniz? Ya da şirketinizde Sorun Bulucu olarak bilinen birini tanıyor musunuz? Bahse girerim onlardan bir düzine sayabilirsiniz. Ama belki de Sorun Bulucuların nasıl bu hale dönüştüklerini açıklayan biraz buruk bir hikaye vardır. Sorun İşaretçileri her zaman her durumda, ekiplerinin, çalışma arkadaşlarının işlerinde hatalar ve sorunlar bulur gibi görünürler veya danışmanların tavsiyelerinden hiç tatmin olmazlar. Hızlıca parmak sallarlar ve neyin yanlış olduğunu vurgularlar, genellikle kötü haberin taşıyıcısı olarak dikkat çekmeye çalışırlar. Peki, bu onların kişiliği değilse.
Bu onların hayatta kalma stratejisi olabilir mi? Sorun İşaretçilerinin davranışları, bazen buyurgan ebeveynlerini taklit eden küçük bir çocuğa benzemiyor mu? Bir çocuğun durmaksızın yargılayıcı ebeveynlerini memnun etmeye çalışmak zorunda olduğunu düşünmesi çok anlaşılır bir durumdur, böylece onların sevgisini kaybetmez, hatta sevgilerini ilgilerini ancak böyle kazanabilir. “Hayır, doğru yapamadın, git tekrar yap getir.……” “yapamamışsın bırak ben yaparım.” (ancak o zaman seninle ilgilenirim)”
Bir çocuk, koşullu sevgi için sürekli olarak çabalayan ve başka bir şekilde insanlarla bağlantı kurmayı öğrenemeyen bir çocuğun bu şekilde düşünmesi çok anlaşılır bir durumdur. Hüzünlü bir hikaye, değil mi? Peki, bu çocuk büyürken insanlarla bağlantı kurmanın veya dikkat çekmenin başka yolları olduğunu hiç öğrenememişse ne olur? Bu onun hatası mıdır veya şu anda herhangi birini suçlayabilir miyiz? Hayır.
Ancak diğer yandan, çalışma hayatı bizden nasıl yetiştirildiğimizi unutmamızı veya ailemizden getirdiğimiz davranış modellerini hemen değiştirmemizi, kısacası “profesyonel” olmamızı bekler. Sorun şu ki, bu küçük çocuk bir şirkette otorite figürü haline geldiğinde personelinin, danışmanların veya taşeronların da sürekli olarak onu memnun etmeye çalışmalarını bekler, bunu çok doğal ve normal görür. Sorun buldukça kendisini değerli hisseder, çünkü o da yaptıklarında sürekli hata bulan anne babasının çok akıllı, değerli olduğunu düşünmüştür. Onun iyiliği için eleştiriyorlardır. O sorun buldukça, başkaları da onu akıllı, değerli göreceklerdir.
Bu başlangıçta biraz dikkat çekebilir, insanları etkileyebilir veya ne kadar zeki olduğunu göstermek için kullanılabilir. Ancak bu kesinlikle kariyer başarısı için sürdürülebilir bir strateji değildir. Elbette, sorunları işaret etmek bazen kendinizi vazgeçilmez hissettirebilir, ancak bu kısa vadeli bir kazanç, uzun vadeli bir acı oyunudur.
Zamanla, bu yaklaşım profesyonel ilişkilerinize, itibarınıza ve genel kariyer yolculuğunuza zarar verir. İnsanlar sadece olumsuz konuları vurguladığınızı düşünerek, sizden kaçmaya başlar, giderek yalnızlaşırsınız.
Öte yandan, ustalıkla sorunları çözen kişi sadece sorunları işaret etmekle kalmaz, aktif olarak çözümler arar. Zorluklara yaratıcı bir zihniyetle yaklaşırlar, olumsuzluk içinde fırsatlar ararlar. Bu kişiler, engelleri aşmak için yenilikçi yollar bulanlardır, bu da onları herhangi bir takım veya organizasyon için vazgeçilmez haline getirir. Onlar, çocukken sorunlarını çözmek için yaratıcı bir yol bulduklarında veya sürekli şikayet etmenin hiçbir işe yaramadığını gördüklerinde takdir edilen kişilerdir.
İnsanlar, çözümler sunabilen ve hayatlarını kolaylaştıran kişilere doğal olarak çekilirler. Böylece, iş arkadaşlarınız ve üstleriniz arasında güven ve saygı oluşturursunuz. Bu sadece profesyonel itibarınızı artırmakla kalmaz, aynı zamanda yeni fırsatların ve kariyer büyümesinin kapılarını açar.
Sorun çözen bir kişi olmanın en önemli faydalarından biri daha güçlü ve anlamlı ilişkiler kurma fırsatıdır. Sorunları ele alarak sürekli olarak değer sağladığınızda, insanlar size güvenir ve size bel bağlar. Bu güven, işbirliği ve destekleyici çalışma ortamlarını teşvik eder. Sorun çözen olarak bilinirliğiniz artar. İnsanlar sizi, değer ekleyen ve zor zamanlarda güvenilir bir kişi olarak görürler. Bu sadece kariyerinizi değil, kişisel saygınlığınızı da artırır.
Sorun işaret etme ve sorun çözme arasındaki mücadelede, açıkça görüldüğü gibi çözüm bulucu olmak uzun vadeli başarı ve kariyer memnuniyetinin yoludur. Sorunları işaret etmek kısa vadeli dikkat çekebilir ama uzun vadede zararlıdır. Öte yandan, yaratıcı sorun çözme, kariyerinizi yeni zirvelere taşıyabilen bir ustalıktır.
Öyleyse, kendinize şunu sormak için asla çok geç değil: Hayatınızda kim olmak istersiniz? Sürekli ilgi arayan sonsuz sorun işaretçisi mi, yoksa saygı ve güven kazanan ustalıkla sorun çözen mi? Cevap açık: Artık işleri düzgün yapmak için ebeveynler gibi davranmaya ihtiyaç duyan çocuklar değiliz. Bu nedenle sorunları işaret etmeyi bırakıp yapıcı sorun çözme becerileri geliştirmeye başlamak gerekiyor. Bu aynı zamanda önemli bir “yetişkinlik” ve profesyonellik göstergesi.
Çözüm odaklı tutum sadece size değil, etrafınızdakilere aynı şeyi yapma motivasyonu ve ilham verir. Bu sadece hayatta kalmakla ilgili değil, gelişmek, kariyerinize ve etrafınızdakilere de olumlu bir etki yapmakla ilgilidir. Belki diğer kırgın ama dışarıdan sert görünen sorun bulucu “çocuklara” da ilham olursunuz 😉